Haksızlığa uğradığında hakkını ne kadar arayabiliyorsun? Hiçbir insan, kurum ve kuruluş hak etmediği halde kendisine haksızlık yapılmasını, hakkının yenmesini, iftiraya uğramasını istemez. Haklı olduğu halde hakkını arayamayanların bilin ki kendine göre sebepleri vardır. Bunların başında en başta maddi imkansızlıklar, çevresel baskı, bunlarla uğraşacak zamanının olmaması, olsa dahi araya koyacak siyasi veya elit kişilerinin yardıma koşacak bir baba yiğitlerinin olmaması veya kendine göre geleneklerinden, göreneklerinden, inancından, terbiyesinden, saygısından el alem ne der diye haklı olduğu halde kendisinin uğradığı haksızlığı sineye çekmesi gelir. Bu da bazen kendisine pahalıya mal olur. Uğradığı haksızlık karşısında maddi, manevi, zihinsel ve de psikolojik baskılar üzerine karabulutlar gibi çöker. Ahlar-vahlar, uykusuz günler, aile içi ve aile dışı huzursuzluklar zamanla depresyona dönüşür.
Bunlar çoğumuzun yaşadığı olumsuzluklardır. Maalesef ve maalesef günümüzde haklı ve dürüst olmanın enayilik sayıldığı, saygılı olmanın aptallık, sessiz kalmanın salaklık, haklının yanında değil de güçlünün yanında yer almanın efelik, kısacası günümüzde güçsüzlerin güçlüler tarafından ezildiği, zalimlerin mazlumları esir aldığı, şeref ekmek bulamazken şerefsizlerin malı götürdüğü, ambulansın bile siren çalmadan yol alamadığı günümüzde simit çalanın ağır cezaya sevk edildiği, vergi kaçıranların, hiçbir resmi kaydı olmadan kayıt dışı iş yapanların sermayesine sermaye kattığı bir resmi işletmesi yanında fason iş yapanların görmezden gelindiği, işini resmiyete dökerek hayatını idame ettirmeye çalışanların çan çekiştiği günümüzde gayri resmi iş yapıp milyonları götüren kişi, kurum ve kuruluşların denetimli serbestlikten yararlandığı bu dönemlerde yasada hak, adalet, hukuk herkes için geçerlidir denilse de ben lakıyla bir adaletin tecelli ettiğini göremiyorum . Bu yüzdendir ki haklı olmanın bezen işe yaramadığı aşikar olduğu için yine de sığınacağımız Allah’ın adaletine ve mevcut yasalara riayet etmekten başka bir seçeneğimiz yok.
Bütün bunlara rağmen bir duruşumuz olmalı. Hakkını aramayan hakkından vazgeçmiş sayılır, hakkını aramayan halklar başındakini zalim yapar ve hakkını aramayan şerefini de kaybeder. İnsanın gerçek gücü sıçrayışında değil duruşundadır. Bir duruşun olmalı, asaletli bir bakışın olmalı, anlayışlı bir meslek aşkın, davan olmalı. Adaletli ne iş yaparsan yap bir asaletin bir adaletin olmalı ki yoksa kainatın tacını da giydirseler bir yere varılmaz. Hak aramak için bir cesaretin yoksa esaret içinde kalmaya mahkumsundur. Saygıda adalet, sevgide şefkat vardır. Mütevazi yaşamak en büyük şöhrettir. Adalet olmadıkça yönetim edep olmadıkça haklı olman bir şey ifade etmez. Adaletin olmadığı yerde ahlakta yoktur. Şu da bir gerçektir; bazen hak ararken susmak asaletinden, nezaketinden ve de incitmekten korkmaktandır. O zaman susmak zarafettir, sessiz kalmak, susmak hoşgörüden ,çaresizlikten, zayıflıktan değildir. Gün gelir haklıyken bile susmak en büyük erdemliktir. Ben neredeydim, ne yaptım deme hak ve adalet için ne yapayım de.
Öyleyse hak ararken yine de adaletin terazisine güvenmekten başka çaremiz yok. Adalet herkes için geçerli olursa yaşamaya değer.